Şimdi öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, insanlar evlilikten korkar olmuş. Öyle bir manipülasyon var ki, herkese göre “evlilik ne kadar geç olursa o kadar iyidir” denilmeye başlandı.
Birisine öyle kolay söylenecek bir söz değil bu. Herkes herkese hayat arkadaşı olamaz. Gün gelecek bir söz vereceğiz…”hayat arkadaşı olma“ sözü.
Bir hayatı paylaşacağımıza dair söz vererek sözleneceğiz. Ama birisiyle bir hayatı paylaşmak kolay mı? Yıllarca yaşadığın düzenden kopup tamamen yeni bir hayata adım atmak? Yeni bir düzen kurmak?
Hiçbirimiz için kolay olmayacak. Ama bundan kaçış yok. Er yada geç bu günler gelecek.
O günleri dünya içinde bir cennet yapıp yapmamak ise sadece bizim elimizde olan bir şey ve emininki herkes yuvasını bu dünyanın içinde bir cennete çevirmek istiyor. Ama daha çok bilgisiz ve yeteneksiziz.
Halbuki Peygamber Efendimiz -sallAllahu aleyhi vesellem- evliliği o kadar övmüş ki. Cenabı Allah ise okadır müjdeler vermiş ki evlenen çiftlere.
Benim çok üzüldüğüm nokta ise bu manipülasyondan en yakınlarımız bile etkilemiş.
Efendimiz -sallAllahu aleyhi vesellem- buyuruyor ki “Evlenen imanının yarısını kurtarmış olur, kalan yarısında ise Allahtan korksun” (Teberani). Bu Hadis-i Şerif dururken “geç” evliliği savunmakta aslında cesaret ister. Bazılarımız ise evlenmeyip cihat yapmayı tercih ediyor. Aslına bakılırsa amaçları güzel, fakat evliliği cihat yapılmasına engel görülmesi doğru değil.
Peygamberimiz -sallAllahu aleyhi vesellem- cihat yapmadı mı? Cihadın alasını yaptı. İslamiyet’i yaymak için canını, her şeyini ortaya koydu, savaştı. Peki bunları yaparken evli değil miydi? Ya sahabeler? Hiçbirisi “cihat yapmama engel olur” diyerek evliliği erteledi mi? Tam tersi, hepsi mümkün olduğunca çabuk ve erken yaşta evlendi. Boşuna güçlü bir sünnet değil bu.
Bediüzzaman (ra) bildiriyor ki kendisi 2 sünneti yerine getirememiş:
1-Sünnet sakalı bırakmak
2-Evlenmek.
Çünkü o davasıyla meşguldü. O bizim gibi değildi ki. O büyük bir Zat’tı. Ve nefsine hakim olabilenlerdendi. Onun hapisten hapise girmekten sakal uzatacak, evliliği düşünecek zamanı var mıydı? Fakat Bediüzzaman(ra) yinede kendi yaptığını doğrulamayarak talebelerine sünneti uygulamalarını tavsiye ediyor.
Çoğu kişinin başka bir savunması ise okul… Ah şu okul, bizi bitiren okul… Ve buda bahsettiğim manipülasyonun en başarılı yönü. Çok değer verdiğim bir Abimiz bize demişti ki “Şimdiki okul sistemi tamamen hayatı ertelemek için kurulmuş bir sistemdir“… aynen öyle.
Kim demiş evliyken okul okunmaz diye? Nerde yazıyor? Kim garantilemiş evliyken okula konsantre olamayacağımızı? Medya’mi? Kafir dünyası mı? Neden Kur’an’da, Hadis-i Şerif’lerde ve Sünnet-i Senniye’de böyle bir şey yok? “Evliliğiniz bilgi edinmenize engeldir“ diye bir şey var mı? Yok…
Bu tamamen bu kafir dünyanın bizi alıştırmaya çalıştığı ve aynı zamanda bu konuda çok büyük bir başarı elde edebildiği bir düşünce tarzı. Evli olmayınca daha çok zaman kaybetmiyor muyuz? Daha çok konsantrasyon bozukluğu yaşamıyor muyuz? Yaşıyoruz…
Çünkü çok güçlü bir manipülasyonun daha içindeyiz: Aşık olma mecburiyeti. Şimdi bakıyoruz ki İslamiyet’i en dikkatli yaşayan arkadaşlarımız bile birisine gönül veriyor. Çünkü ortam buna müsait. Medreselerin ayrı olduğu zamanlardaki gibi değil artık hayat. Okullar, sokak, iş yerleri, sosyal ağalar. Sürekli karşı cins ile muhatap halindeyiz. Gençler gönül verdiği kişinin hasretinle yanarak derslerine bile kafa veremiyor.
Birde nişanlanan çiftlerimiz var tabi… Birbirini sevipte adı koyulsun diye nişanlanan. Ama evlenmeye gelince 3, hatta 6 seneye kadar uzanan bir zaman sonra gercekleşecek bir evlilik. Sürekli muhabbet halinde oluyorlar bu arkadaşlarımız. Hele bu zamandaki akıllı telefonlar sayesinde elde edilen ulaşım mümkünatları. Bazen insana öyle bir bıkkinlık geliyor ki sürekli telefonun titreşiminden. Mesaj yazan yazana. E bide bunu birbirini seven iki çiftin elinde düşününce, elbette sürekli yazışma halinde olduklarını görebiliyoruz. Böylecede nişanlı çiftler fazla iletişimden artık birbirinden bıkıyor. 3-6 senelik nişanlilik dönemlerini çekemeyeceklerini fark edip nişanı atıyorlar.
Rasulullah Efendimiz sallAllahu aleyhi vesellem- buyuruyor ki: “Ey gençler topluluğu! Gücü yeteniniz evlensin. Çünkü, gözü haramdan daha iyi korur, edep yerini de. Gücü yetmeyen ise oruç tutmalıdır. Çünkü orucun şehveti kırma özelliği vardır” (Buhari)
Bir konuda bu: Gücün yetmemesi. Ama İslam dini kolaylık dini değil mi? Rabbim onun içinde bir kolaylık sunmuş ve Kur’an-ı Kerim’in Nur suresinin 32. Ayetinde bize müjdelemiş ki: “Aranızda bekarları, köle ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah lütfu ile onları zenginleştirir. Allah’ın mülkü geniştir, O her şeyi bilendir“
Rabbim (c.c.) bu ayetinde açık açık müjdeliyor ki, “yeter ki siz evlenin, ben sizin yardımcınız olurum“ Allaha tevekkül etmek gerek. Ayrıca yine Rasulullah -sallAllahu aleyhi vesellem- buyuruyor ki: “Iffet ve namusunu korumak icin evlenene Allah yardım eder“.
Hz. Aişe’nin rivayetine göre: “Hiçbir şeyi olmayan bir müslüman evlendi. Rasulullah karısının ona teslim edilmesini buyurdu ve ona dua etti. Ondan sonra adam zenginleşti ve esraftan oldu“
Risale-i Nur da öğrendiklerimize bakılırsa, hiç bir insan açlıktan ölmez. Çünkü Cenabı Allah rızkı her zaman verir. Evlenmeden önce rızkı arayıp evleneceğimize Efendimizin başka bir Hadis’i olan Rızkı evlilikte arayın’a uyarak evlenip de rızkımızı arayalım…
Ayrıca “Üç kişiye yardım etmek Allah’ın üzerinde bir haktır: Allah yolunda cihat eden kimse, namuslu olmayı arzu ederek nikahlanan (evlenen) kimse, borcunu ödemek isteyen sözleşmeli köle“ (Hadis-i Şerif) Belki yardım almak hiç bir erkeğin hoşuna gitmeyebilir, biliyorum. Ama bu Allah’ın üzerinde bir haktır. Ve insanları bu hayır ve nimetten geri tutmamak gerekir. Yanlış anlamayın, tabi ki kimse yardım dilensin demiyorum. Ama evlenenlerin o yardımı kabul etmeleri haktır. Hem sonuçta gerçekten Allah rızası için evlenmek isteyen bir kız veya erkek lüks beklemez. Bereketi ve huzuru evlilikte arar. Parayı değil 🙂
Allah Rasulu -sallAllahu aleyhi vesellem- buyurdu ki:
“Karısı olmayan adam yoksuldur, yoksul!“
Sahabeler (ra) sordu:
“Çok malı olsada mi?”
“Çok malı olsada.”
“Kocası olmayan kadın yoksuldur, yoksul!“
“Çok malı olsada mi?“
“Çok malı olsa da“
Buraya kadar yazdıklarım evliliğin önemini gösteriyor, fakat güzelliğini daha göstermedi. Şimdide size çok azda olsa bu güzelliği göstermeyi istiyorum Rabbimin izniyle.
Bi kere birbirini seven gençlerimiz çok, degil mi? “Birbirini sevenler için nikah kadar sevgiyi arttırıcı bir şey görmedik veya görülmedi“ Nekadar güzel bir Hadis bu… Sevgimizin artmasını istiyorsak nikahlanalım (evlenelim) deniliyor bize 🙂
Çünkü evlendiğimizde sevgimizin artması için çok daha fazla sebebimiz olacak.
Her dininin üzerinde duran kız yuvasını eşine dünya içinde bir cennet yapmak ister. Eşi eve geldiğinde huzur ve mutluluk içinde olsun ister. Dışarıyı değil, evini sevsin ister ve eşi de bu konuda ona yardımcı olduğu sürece bunu sağlamak için elinden geleni yapacaktır.
Tabii unutmamak gerek ki şu sözde var: “Evliliği pekmez sandım, yerim yerim bitmez sandım“ 🙂 çok hoş ve doğru bir söz bence. Ozamanda hayat şimdiki gibi devam edecek. Eşler birbirinin canını sıkmasa da birlikte kurdukları ailenin dışında kendilerini sıkacak olaylar her zaman olacaktır. Ve çiftler birbirine yeterince anlayış göstermez ise bu sıkıntılar aileye de yansır.
Vakitlice, en güzel yuvaları kurmamız duasıyla ve sosyal ağalardan evlilikle ilgili birkaç hoş alıntıyla yazımı noktalıyorum 🙂
Hiç ekmek, yemek sormadan usulca mutfağa süzülür, aceleyle birkaç lokma atıştırır ve ortalıktan toz olurum. Olur ya bazen de benim asabım bozuk olur. O zaman fesin püskülünü her zamankinin aksine soldan sarkıtırım.
O da bunu görür, asabi olduğumu anlar ve hiç sesini çıkarmaz, hemen yemeğimi, çayımı hazır eder. Etrafımda pervane gibi döner. Bu nedenle biz hiç kavga etmeyiz.
65 yıl nasıl bir yastığa baş koydunuz?
Yaşlı kadın şöyle cevap verdi:
“Bizler yırtık elbiselerin yamandığı, söküklerin dikildiği, kırıkların tamir edildiği bir zamanda doğduk, kullanılıp atıldığı ve yerine yenisinin alındığı bir zamanda değil!“
Adam evine gelir, kapının önü çamur içinde, ayakkabılar darmadağın, ayakkabılarını çıkarıp odaya girer. Eşi evde yok. Tüm odaları tek tek dolaşıp seslenir ama cevap veren yok.
Henüz yataklar toplanmamış, mutfakta bulaşıklar dağ gibi,bütün odalar savaş alanına dönmüş. Adam iyice telaşlanır ve koşuşturmaya başlar ve en sonunda eşini balkonda oturmuş kitap okurken bulur.
Adam merak ve endişe içinde biraz sinirli sorar ” ya sana ne oldu böyle, neyin var, bu evin hali ne ? “
Kadın oldukça sakin cevap verir:
“Hani hergün bana diyorsun ya, ‘bütün gün evde ne yapıyorsun sanki’ diye. İşte bugün hiçbirşey yapmadım…”