Hemşireler kapı kapı gezip mamanın faydalarını, çocukları daha zeki yaptığını, anne sütünün ise zararlarını (!) anlattılar.
Anneler kendi sütlerini kesip o mamaları alıp çocuklarına yedirdiler.
Ne de olsa devletin kapısına gönderdiği “okumuş” insandan daha iyi bilecek değillerdi ya “cahil” halleriyle.
Bir ülke vardı;
Köylerinde mis gibi yoncalarını yiyip, yağlı yağlı süt veren ineklerin sütünü bıraktırıp, okul sıralarında hayırsever ABD süt tozunu suyla karıştırıp dağıttılar ve lıkır lıkır içirdiler.
Ne de olsa öğretmeni veriyordu, ondan daha iyi bilecek değillerdi ya.
Bir ülke vardı;
Tereyağ, yumurta, sakatat kolesterolü (!) fırlatıyor aman yemeyin ölürsünüz! diye korkuttular.
İnsanlar ağızlarına sürmedi korkularından. Yerine içinde jelatin olan, üstüne sinek dahi konmayan, bakterinin bile üremedigi margarinler yer aldı sofralarda. Sonra ‘ayy pardon yanlış bilgiymis yiyin gari’ dediler.
Zavallı halk koooosskoca profesörlerden daha iyi bilecek değillerdi ya.
Bir ülke vardı;
Günlerden bir gün kuş gribi geldi bu ülkeye.
Medya nasıl panik!
Beyaz astronot gibi giyimli,bilgili adamlar tavukların ayaklarından çuvala tıkıp tıkıp imha ettiler. Halk korktu. Köylü bacım, canım yerli ırk tavuklarını imha ettirdi,gitti reklamı yapılan virüssüz banvit tavuk, sarısı beyaz olan yumurtaları aldı afiyetle yedi. Ne de olsa koskoca gazeteci reklamında onu tavsiye etmiş, fabrikasını gezdirmis garanti vermişti. Halk kooooskoca gazeteciden daha iyi bilecek değildi ya.
Bir ülke vardı;
Dağı bayırı güzelim zeytin ağaçları ile doluydu ama zeytinyağı yanınca kanserojen oluyormuş. Ayçiçek yağının faydalarını, yiyince nasıl hafiflettigini ve havalara uçurdugunu anlatan reklamları izleyen teyzem ürettiği zeytinyağını atıp, gitti yağa benzeyen ürünü aldı. Zeytin ağaçları kesilip tarla yapıldı.
Ne de olsa TV reklamları ondan iyi bilirdi.
Bir ülke vardı;
“Eyvah domuz gribi var ” dediler. Başta doktorlar, sağlık çalışanları uzattılar kollarını şırıngaya. Eee tabi ki halkta panikledi. “Bize yok mu aşı ” diye hayıflanıp, “bize ne zaman sıra gelecek ” diye isyan eder oldular. Yıllar sonra DSÖ , “pardon aslında bu bir salgın değilmiş, aşı kartellerinin oyununa geldik “dedi. Aşının ortaya çıkan yan etkilerinin üzeri örtüldü..
Aşıyı olan olduğuyla kaldı. Hersey unutuldu.
Bir ülke vardı;
Kadın dogum uzmanları başladı söze..
Avrupa’da doğurdukları çocuk başına para ödenirken, Türkiyede kapı kapı dolaşıp prezervatif dağıttılar.
Normal doğumun çarşaf çarşaf risklerini anlattılar. “Sana gün saat verelim bavulunu, tacını, rujunu, tüllü terliğini sakın unutma ama. Sen o saatte gel 15 dk sürmez imparator doğumu yaptırırız sana dediler.
İkinci doğumun riskli olacağını söylemediler. Kadınlar da gidip karınlarını kestirdi.
Kooooskoca doktorlardan daha iyi bilecek değillerdi ya.
ŞİMDİ O ÜLKEDE;
Cavit-19 diye bir virus var.
Dünyadan sonra sıra buraya da ziyarete geldi.
Medyadan yönetilen halk, geçmiş TV başına, profun biri bir gün maskeyi tak diyor takıyor. Öbürü ‘baska bir gün çıkart’ diyor hoop çıkarıyor. “Herkes evlere girsin”diyorlar hoop içeri.
“Dışarı çıkabilirsiniz”diyorlar hoop dışarı,sonra yine iceri… papağan gibi koskoca proflar çıkıp maske-mesafe-hijyen diyor.
Ezberlemis herkes yolda ,iş yerlerinde marş gibi söylüyorlar.
Milletde ağzı açık dinliyor.
Biri de çıkıp bağışıklık sistemi hakkında bilgi vermiyor. D vitamininden en çok koyun kuyruk yağında bulunduğundan, C vitamininden, 2. beyin olan bağırsak sağlığından bahsetmiyor.
Çok mu zordu sağlık ocaklarindan d vitamini c vitamini gibi takvileri halka ücretsiz dağıtmak?
Sankii ölüm, hastalık ilk defa yeryüzüne indi.
Her gün binlerce kişi açlıktan ölürken bunlar gündeme getirilmiyor.
Kanser, otizm, sigara, uyuşturucu, alkol ve daha nicelerinden ölenler silinmiş yeryüzünden.